Sümer Yaratılış Destanı (Enuma Eliş)


Başlangıçta sadece su,

Ve onun üzerinde salınıp duran sis vardı.

Baba Apsu ortaya çıktı ve tatlı suların efendisi oldu,

Ana Tiamat ortaya çıktı ve tuzlu suları yönetti,

Ve her iki su birlikte aktılar.

Onların oğlu Mumnu, suları kaplayan sislerin içindeydi.

Ne en yukarıda gökler ne de yer henüz ortaya çıkmamıştı,

Suların üstünde henüz ne bataklık ne de otlak araziler vardı.

Ve henüz kamışlardan örülmüş barınaklar yapılmamıştı.

Daha sonra Apsu'nun tatlı, Tiamat'ın tuzlu suları içinde,

Anşar ve Kişar şekillenmiş ve sulardan dışarı çıkmışlardı,

Zamanı gelince, Anşar ve Kişar, göklerin tanrısı olan Anu'nun ana babası oldular.

Buna karşılık Anu, Ea'nın babası oldu.

Onlardan daha akıllı, daha anlayışlı ve güçlü olduğu

ve sihir kullanmada çok yetenekli olduğundan,

Ea, hem babasını hem de büyükbabasını geçti,

Yer tanrısı oldu ve büyük tanrılar arasında rakibi yoktu.

Genç tanrılar bir araya geldiler

Ve çok güzel zamanlar geçirdiler.

O kadar başına buyruk idiler ki,

Bu durum Tiamat'ı rahatsız etti

Ve taşkınlıkları onu gücendirdi.

Zaman geçtikçe Ana Tanrıça

Onların davranışlarından nefret etmeye başladı,

Fakat onlara nasıl davranması gerektiği de bilemedi.

Apsu'dan onlarla konuşmasını istedi,

Fakat bunu denediğinde onu dikkate almadılar.

Apsu, Tiamat ve Mumnu sorunu tartışmak için

Bir araya geldiler.

Apsu şöyle konuştu;

"Tanrıların davranışlarına tahammül edemiyorum!

Gece ve gündüz hiç durmadan gürültü yapıyorlar ve hiç uyuyamıyorum.

Umutsuzca huzura ve sessizliğe ihtiyacım var.

Eğer benim ricalarımı dinlemezlerse,

Gürültülerini yapabileceğim tek şekilde,

Yani onları yok ederek durdurmak zorunda kalacağım".

Kocasının sözleri Tiamat'ı sinirlendirmişti,

Şöyle cevap verdi;

"Apsu, neler hissettiğini çok iyi anlıyorum.

Biliyorsun ben de aynı sorundan yakınmıştım.

Ama yine de senin çözümün çok zalimce!

Kendi yarattığımız çocukları mı yok edeceğiz?

Davranışları kaba ve oyunları çok can sıkıcı,

Fakat yine de anlayışlı olmayı denemeli değil miyiz?”

Bununla beraber Mumnu, Apsu'yu destekledi ve

"Tiamat'ın bu konudaki fikirlerini dikkate almamanızı öneriyorum" diye tavsiyede bulundu,

"Planınızı uygulayın ve otoritenize karşı geldikleri için tanrıları yok edin.

Gece ve gündüz, emirlerinize karşı itaatsizlik ediyorlar ve davranışları sizde huzur bırakmıyor."

Mumnu'nun düşüncesini duyduğu zaman,

kafasındaki şeytani planı beğendiği için,

Apsu'nun yüzü şevkle doldu.

Apsu ve Mumnu'nun kendilerine karşı olan

komplosunu tanrılar çabucak öğrendiler.

Haberi ilk duyduklarında ağladılar, 

Daha sonra kaderlerine karşı gelmenin bir yolunu bulamamanın çaresizliği ile sustular.

Ancak en akılıları, en zekileri

ve tanrıların en hünerlisi olan Ea,

Apsu ve Mumnu'nun planlarını bozmanın bir yolunu buldu.

Önce tanrıları koruyacak büyülü bir daire oluşturdu

ve onları güvenli bir şekilde içine yerleştirdi.

Sonra Apsu'nun derin sularına doğru,

onu derin bir uykuya daldıracak,

Mumnu'ya güçsüz bırakacak bir büyü okudu.

Daha sonra Ea, Apsu'yu zincirlere bağladı,

Başındaki tacı ve ışık halkasını aldı

ve kendi başına yerleştirdi.

Orada, suların derinliklerinde

karısı Damninka ile huzur içinde yaşadı.

Görkemli evi, kaderlerin evi haline gelirken,

Kutsal odası da talihin odası olmuştu.

Nihayet Ea ve Damninka,

Bütün tanrıların en yeteneklisi ve akıllısı olan

Marduk'un ana babası oldular.

Eksiksiz olarak doğmuş olsa da tanrılar doğduğu günden itibaren,

En baştan beri Marduk bir önder görüntüsündeydi,

Ve Ea oğlunu görür görmez, baba yüreği sevinçle doldu,

Ea, Marduk'u, görünüş ve güç bakımından,

Değeri bütün tanrılardan üstün olacak şekilde çifte tanrı yaptı.

Marduk'un yüzünde ışıklar saçan dört adet göz 

Her şeyi görmesini sağlıyor,

Ve dört adet geniş kulak,

Her şeyi duymasını sağlıyordu.

Marduk dudaklarını ne zaman oynatsa,

Ağzından ateşler saçılıyordu,

Ea,"Oğlumuz göklerin güneşidir" diye bağırıyordu.

Gerçekten de Marduk'un başındaki

On tane tanrı halesi öylesine parıldıyordu ki,

Işınların parlaklığı korkunç bir görüntü arz ediyordu.

Kendisine bakanlara dehşet kadar da huzur veriyordu.

Sonra Anu kuzey, güney, doğu ve batı rüzgarlarını yarattı ve bu şiddetli rüzgarlar Tiamat'ın sularını şiddetle karıştırdı,

Bazı tanrılar bu fırtınadan acı çekip huzur bulamayınca, kalplerinde kötülük duyguları oluştu,

Kingu'nun önderliğinde annelerine şöyle dediler;

"Ea ve ona yardım eden tanrılar babamız Apsu'yu öldürdüğünde, sen onlara bunu yapmaları için izin verdin.

Şimdi de Anu, seni rahatsız eden ve bizi hiç uyutmayan bu korkunç rüzgârları yarattı ve sen ona yine izin verdin.

Uykusuzluktan gözlerimiz yorgun düştü,

Hiçbir şey yapmadığına göre, görünen o ki bizleri sevmiyorsun!

Biraz o tanrıların yok ettiğini kocanı ve Mumnu'yu düşün,

Tamamen yapayalnız kaldın, 


Neden kendine gelmiyor ve onlara saldırarak

Apsu ve Mumnu'nun intikamını almıyorsun?

Biz seni destekleyeceğiz."

Tiamat bu cesaret verici sözleri duymaktan çok memnun olmuştu.

"Siz bana iyi bir tavsiyede bulundunuz" diye cevap verdi.

"Bize yardım etmeleri için canavarları yaratacağım ve o tanrılara karşı savaşacağız."

Böylece isyankar tanrılar öfkelerini dışa vurmak için  kendilerini özgür hissettiler,

Ayaklanmalarını planlamak için gece gündüz bir araya gelerek görüştüler.

Bu arada Tiamat yenilmez silahlar olarak canavar yılanlarını yarattı, 

Gövdelerini kan yerine zehirle doldurdu ve onlarca keskin dişlerle uzun zehir dişleri verdi,

Çok korkunç ejderhalar yarattı, bakanların dehşetten ölmeleri için,

Tıpkı tanrılar gibi onların da başına ışık haleleri taktı.

Yılanlar bir kere ayağa kalktı mı, kimse onlara karşı ayakta duramazdı.

Toplam 11 canavar yarattı; Engerek yılanı, ejderha, sfenks, büyük aslan, çılgın köpek, akrep adam, üç tane kuvvetli fırtına canavarı,  kır böceği ve kentaur.

Sonra Tiamat, Kingu'yu isyankar tanrıların ve canavarların başına kumandan olarak seçti.

"Sana topluluktaki bütün tanrılara öğüt verme gücü verdim.

Sen şimdi üstünlerin efendisi ve benim tek arkadaşımsın.

Emirlerin ebedi ve sözlerin daim olacaktır. "

Bu sözlerle Tiamat Kingu'nun göğsüne Kader tabletini astı.

Böylelikle Tiamat, Apsu'nun intikamını almak için,

Kendi çocuklarına karşı savaşmak üzere hazırlandı.

Hiçbir şeyden korkmayan canavarlar onun çevresinde toplandılar ve yanında yürüdüler,

Öfkeliydiler ve savaşa hazırdılar.

Tiamat; "Zehiriniz düşmanlarının üstesinden gelsin!" diye bağırdı.

Ea, Tiamat ve Kingu'nun Tanrılara karşı isyan hazırlıklarını duyar duymaz büyük babası Anşar'a gitti ve onu savaş hazırlıkları konusunda uyardı,

Anşar oldukça endişelendi;

"Ea, Apsu'yu öldürdün, şimdi de Tiamat'ın kuvvetlerinin önünde yürüyen Kingu'yu öldürmelisin."

Ea, büyük babasını hoşnut edebilmek için elinden geleni yaptı,

Ancak Tiamat'ı ve kuvvetlerini görür görmez,

Kalbi dehşetle doldu ve onları karşılayacak cesareti kendinde bulamadı,

Korkaklığından utanarak geri çekildi ve Anşar'a geri döndü,

"Tiamat, Kingu ve Tiamat'ın canavar yılanları, büyülerimden asla etkilenmeyecekler." diye bağırdı, 

"Onlar benden çok daha güçlüler."

Bunun üzerine Anşar, Anu'ya döndü ve;

"Sen hem cesur, hemde güçlüsün. Tiamat'a karşı çık.

Eminim ki Kingu'nun saldırısına karşı koyabilirsin" dedi.

Anu, babasının emrine itaat etti ve Tiamat'a karşı yola çıktı.

Bununla beraber onun dehşetli güçlerini görünce,

Ona karşı koyacak cesareti gösteremedi.

Ea gibi, Anşar'a utanç içinde geri döndü;

"İsteklerinizi yerine getirecek kadar güçlü değilim" diye itirafta bulundu.

Anşar, Anu ve Ea sessizlik içinde oturdular,

"Hiçbir tanrı Tiamat ve kuvvetlerine karşı savaşamaz ve hayatta kalamaz" diye düşündüler.

En sonunda Anşar neşe içinde bağırdı;

"Kahraman Marduk intikamızı alacaktır.

O çok güçlü ve savaşta çok büyüktür.

Ea, oğlunu getir !"


Marduk onların huzuruna çıktığında,

"Endişelenmeyin, ben gider kalbinizin isteklerini yerine getirebilirim, 

Her şeyden önce, size karşı gelen bir erkek değil,

Tiamat, tüm silahlarına rağmen bir kadın!

Öyleyse tanrıların babası, neşelen ve mutlu ol !

Yakında Tiamat'ın boynunu ayaklar altına alabileceksin."

Anşar söyle cevap verdi; 

"Oğlum! Sen tanrıların en akıllısısın.

Tiamat'ı kutsal sözcüklerinle sakinleştirirsin, 

Fırtına arabanı al ve hemen git, 

Kingu ve Tiamat'ın canavar yılanları seni durduramayacaklardır, 

Yok et onları !"

Marduk, Anşar'ın sözlerini duymaktan çok mutlu oldu; 

"Anşar, eğer intikamımı alacak,

Tiamat'ı yenecek ve tanrıların hayatını kurtaracaksam, 

Bütün tanrıları meclise çağır ve üstün kaderini ilan et!

Kaderleri benim sözlerim tayin etsin, 

Yarattığım her şeyin daim olmasını sağla,

Emirlerim ebedi kalsın ve sözlerim daima yaşasın! "

Anşar, danışmanını yanına çağırdı ve şöyle dedi; 

"Bütün tanrılara Tiamat'ın bize karşı olan isyanından bahset ve onlara,

Ea ve Anu'nun başarısızlığa uğradığı yerde,

Marduk'un nasıl başarılı olacağını anlat, 

Onlara burada toplanmalarını söyle, 

İyi şarap ve ekmekle kendimize bir ziyafet çektikten sonra,

İntikamcımız Marduk'un kaderine karar vereceğiz."

Böylece tanrılar mecliste görüştüler ve Marduk'u yücelttiler.

Önce ona, üzerinde oturarak başkanlık yapacağı soylu bir taht inşa ettiler.

Sonra; "Sen Marduk, sen yüce tanrıların en önemlisisin, 

Senin yönetiminin rakibi yoktur, 

Ve Gök tanrı Anu'nun otoritesine sahipsin.

Bugünden itibaren mecliste toplandığımızda,

Senin sözlerin en üstün olacaktır, 

Senin kararların ebedi olacaktır.

Tanrılar arasında hiçbiri senin hükmüne karşı gelmeyecek.

Sana tüm evrenin krallığını bağışlıyoruz, 

Yücelme veya alçalma,

Yaratma veya yok etme, 

Senin elinde olacak" dediler.

Sonra tanrılar Marduk'un önüne bir giysi getirdiler ve, 

"Gücünü kanıtlamak için bu giysiyi gözden kaybet ve tekrar ortaya çıkar, 

Şimdi gücünün büyüklüğünü ortaya koy" dediler.

O zaman Marduk giysiye emretti; "Kaybol" ve giysi kayboldu.

Tekrar emretti; "Ortaya çık!" ve giysi tek parça halinde ortaya çıktı.

Tanrılar onun sözlerinin gücünü gördüklerinde coşkuyla bağırdılar:

"Marduk kraldır !"

Ona tahtını, asasını ve tören kıyafetlerini verdiler.

Sonra da düşmanlarına karşı kullanması için benzeri olmayan silahlar verdiler, 

"Silahlar başarısız olmayacaktır, düşmanlarını gerçekten yok edeceksin" dediler.

'Sana güvenenlerin hayatlarını bağışla,

Ama kötü olan tanrıların yaşamalarına izin verme, 

Şimdi git ve Tiamat'ın hayatına son ver.

Rüzgarlar onun kanını gizli yerlere taşısın, 

Başarılı ve amacına ulaşmış olarak geri dön!"

Marduk kendine bir yay yaptı,

Ona bir ok taktı ve omuzuna astı.

Sağ elinde asasını tutuyordu, 

Sol elinde ise zehiri yok eden bir bitki vardı.

Yanında Tiamat'ı yakaladığında içine sokacağı bir ağ taşıyordu, 

Önünde yıldırımlar vardı, 

Gövdesini yakıcı ateşlerle doldurdu.

Sonra, Tiamat'ın kaçamaması için çevresine, 

Dört farklı yöndeki rüzgarları yerleştirdi.

Daha sonra Marduk,

Kötü rüzgarı, hortumu, fırtınayı,

Dört katlı rüzgarı, yedi katlı rüzgarı,

Kasırgayı ve benzeri olmayan rüzgarı getirdi, 

Ve yedisini birden tuzlu suların tanrısı olan Tiamat'ın içini karıştırmak için gönderdi.

Yenilmez fırtına arabasını dört canavardan, 

Tahrip Edici, Acımasız, Ezici ve Uçuculardan oluşan yabanıl hayvanlar çekiyordu, 

Ve görenlerin yüreği dehşetle doluyordu.

Marduk arabasına çıktı, 

Ve savaşta korku salan Vurucu sağında,

Ateşli savaşçıları defedebilecek Döğüş ise sol tarafında yer aldı.

Her iki canavarın da, ucundan zehir damlayan keskin dişleri ve dilleri vardı, 

Sonunda Marduk dehşetli bir zırha büründü, 

Ve kafasına korkunç ışık halelerini yerleştirdi.

Dudaklarına şeytani kuvvetlere karşı, 

Büyülü bir koruma sağlayan kırmızı bir macun sürdü.

En sonunda da en güçlü silahı olan tahrip edici yağmur fırtınasını çağırdı, 

Artık kudurmuş Tiamat'ı karşılamak için her şey hazırdı.

Marduk'un görüntüsü Kingu'nun kalbine dehşet saldı ve aklını karıştırdı, 

Kingu'nun güçleri Marduk'un parlaklığına karşı gelemedi ve dehşete düştüler.

Sonra Marduk, güçlü silahı tahrip edici yağmur fırtınasını, kızgınlıktan kuduran Tiamat'a karşı kaldırdı ve, 

"Neden böylesine kötü bir savaş başlattın?

Neden kendi çocuklarına saldırıyorsun?

Onları sevmiyor musun?

Oğullar babalarına karşı savaşıyorlar, 

Oysa onlardan nefret etmek için bir sebebin yok !

Kingu'ya gerçekten hak etmediği bir rütbe bağışladın, 

Silahlarla donanmış ve güçlerinle sarılı olsan da,

Seni benimle teke tek savaşmaya çağırıyorum."

Bu sözler üzerine Tiamat bilincini kaybetti.

Bağırsakları titredi ve bütün sihirlerini kullanarak yüksek sesle bağırdı, 

Sonra Tiamat ve Marduk teke tek savaştılar.

Marduk, Tiamat'ı etkisiz hale getirmek için ağını fırlattı.

Tiamat, Marduk'u yakıp yok etmek için ağzını açtığında, 

Marduk onun ağzını açık tutması için kötü rüzgarı yolladı, 

Diğer rüzgarlar Tiamat'ın gövdesine girdi ve onu iyice genişletip açtı, 

Daha sonra Marduk yayıyla onu vurdu, 

Ok midesine girdi, gövdesini yırtıp kalbini parçalayarak onu öldürdü.

Marduk, Tiamat'ın cesedini yere fırlattı ve üzerine çıktı.

Tiamat ölünce, onun yanında yer alan tanrılar kendi canlarını kurtarmak için dehşet içinde kaçtılar, 

Ancak Marduk'un güçleri onları çembere aldı ve kaçmalarına izin vermedi, 

Marduk, isyancı tanrıları tutsak etti,

Silahlarını parçaladı ve onları ağının içine aldı, 

Sonra onları hücrelere kapattı.

Marduk, Tiamat'ın yanındaki on bir canavarı zincirlerle bağladı

ve vücutlarını ezdi, 

Kingu'yu esir aldı, gerçekte hak etmediği Kader Tabletini ondan aldı,

Mühürledi ve kendi göğsüne bağladı.

Marduk tüm düşmanlarına boyun eğdirdikten sonra Tiamat'a döndü,

Bacaklarına bastı ve asasıyla kafasını ezdi, 

Kan damarlarını parçaladıktan sonra kuzey rüzgarı kanını gizli yerlere götürdü, 

Sonra Marduk, Tiamat'ın cesedini bir midye gibi iki parçaya ayırdı.

Tiamat'ın yarısıyla gökleri kurdu,

Diğer parçasıyla da yeri oluşturdu.

Tiamat'in tükürüğüyle bulutları yarattı ve onları suyla doldurdu,

Ancak rüzgarların, yağmurların ve soğuğun sorumluluğunu kendisi aldı.

Tiamat'ın başını yeryüzündeki dağları oluşturacak şekilde yerleştirdi, 

Ve Dicle ile Fırat nehirlerinin Tiamat'ın gözlerinden akmasını sağladı.

Sonra Marduk, gökleri yönetmesi için Anu'ya, 

Yeri yönetmesi için Ea'ya, 

Ve gök ile yer arasındaki havayı yönetmesi için Enlil'e emir verdi.

Yılı, aylara ve günlere böldü.

Ayın, yani Sin'in geceleri ayın değişik günlerini işaret edecek şekilde parlamasını sağladı, 

Geceleri Sin'e vediği gibi, güneşi yaratarak gündüzleri de Samaş'a verdi.

Marduk evrende düzeni sağladıktan sonra, 

Yarattığı emanetleri Ea'ya verdi, 

Kader Tableti'ni Anu'ya verdi,

Ve Tiamat'a yardım eden tanrıları, 

Babalarına karşı ayaklanmanın boşuna olduğunu hatırlatacak heykeller haline getirdi.

Anu, Enlil ve Ea'ya döndüğünde, Marduk şöyle dedi; 

"Siz göklerden inip meclise katılacağınızda, geceyi geçirebileceğiniz çok güzel bir ev inşa edeceğim. Bunun için toprağı sağlamlaştırdım, 

Evime "Büyük Tanrıların Evi" anlamına gelen Babil adını vereceğim, 

Tapınağı usta işçiler inşa edecek."

Tanrılar Marduk'a sordular; 

"İnşa edeceğin evde kim yetki sahibi olacak?

Yarattığın yeryüzünde kim senin iktidarına sahip olacak?

Babil'i sonsuza dek evimiz olacak şekilde yap!

Birilerinin bizim günlük ihtiyaçlarımızı getirmesini sağla ki,

Biz de daha önce yaptığımız işleri yapmaya devam edebilelim. 

Her işte yetenekli olan Ea'nın, Babil klanlarını hazırlamasını sağla ve biz de isçi olalım."

Marduk'un kalbi bu cevabı duyunca neşeyle doldu, 

Ea'ya; "Kan toplayacağım ve kemikler yaratacağım, ve onlardan bir vahşi yaratıp ona insan adını vereceğim" dedi,

"Onun görevi tanrıların rahat içinde yaşamaları için onlara hizmet etmek olacak."

Bilge Ea cevap verdi; 

"Tanrıları meclise çağır, 

Tiamat'a isyan etme fikrini veren tanrıyı bize vermelerini söyle.

Bu tanrının ölmesini sağla ve onun kanından insanlar ortaya çıksın."

Marduk, tanrıları topladığında şöyle dedi; 

"Aranızdan kimin isyanı tasarladığını ve, 

Kimin Tiamat'ı ayaklanmaya yönelttiğini yemin ederek açıklayın,

Sorumluluğu, utancı ve cezayı üstlenmesi için onu bana teslim edin,

O zaman geri kalanlarınız bundan sonra huzur içinde yaşayacak." 

İsyankâr tanrılar kendilerini ayaklanmaya teşvik edenin Kingu olduğunu açıkladılar, 

Sonra onu bağlayarak Marduk ve Ea'nın huzuruna çıkardılar, 

Ea, Kingu'yu öldürdü, kan damarlarını parçalara ayırdı, 

Ve onun kanından ilk insanları yaptı.

Sonra Ea onlara, işlerinin sadece tanrılara hizmet etmek olduğunu anlattı.

Tanrılar, böylece huzurlu bir hayat sürmek için özgür kalmışlardı, 

Ama önce Marduk'u şereflendirmek, 

Ve ona kendilerini kurtardığı için teşekkür etmek üzere,

Yeryüzündeki evleri olan Babil'i kurmak üzere iki yıl boyunca çalıştılar.

Tapınak tamamlanınca, tanrılar duvarların arasında toplanıp olayı kutladılar, 

Sonra Marduk'un kaderi için iyi dileklerde bulunup onu övdüler, 

"Marduk, tanrılar arasında en üstün olsun ve onları yönetsin" diye bağırdılar, 

"Yarattığı İnsan ırkına çobanlık etsin, 

Onlar için ibadet ayinleri oluştursun, 

Kurban edilecek yiyecekler, koklanacak tütsüler, 

Ve hatmedilecek kutsal sözcükler.

Bütün insanlar, günlerin sonu gelene dek, 

Marduk'u övmeyi ve ona saygı göstermeyi unutmasınlar, 

Tanrılarına hizmet etsinler ve beslesinler,

Tapınaklarına kusursuz baksınlar.

Ülkelerini kalkındırsınlar,

Tapınaklarını inşa etsinler, 

Ve Ana Tanrıça'yı hatırlasınlar."

Tanrılar kutlamalarının sonunda,

Görkemli başarıları ve işlerinden dolayı onurlandırmak için,

Ulu tanrı Marduk'un sahip olduğu 50 ad ve niteliği ilan ettiler.

Son olarak şöyle konuştular; 

"Önder ve çoban Marduk'u sevindirsinler ki,

Ülkeleri verimli, kendileri zengin olsun.

Marduk'un emirleri sabittir,

Söylediklerini hiç bir tanrı değiştiremez.

Aklı çok, sevgisi engindir,

Ama Marduk kızınca kimse gazabı önünde duramaz.

Marduk'un emirleri, Tiamat'ı yendiği ve sonsuza kadar sürecek krallığı elde ettiği için, 

Hem üstümüzdeki göklerde, 

Hem de yerde, 

Her şeyden üstün olsun." 


(Alıntı: Safa Kaçmaz / Toplum ve Tarih.)

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder